Enerji, modern kişisel yaşamın, üretim ve iletişim süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri. Enerjinin tüketimi küresel düzeyde hızla artmaya devam ederken üç ana ihtiyaç baş gösteriyor:
- Tüketicilerin gereksinim duyduğu miktarda enerjiye kesintisiz ulaşabilmeleri için arz güvenliğinin sağlanması,
- Tüketicilerin kullandığı enerjinin bedelini ödeyebilmesi, aynı zamanda ülkelerin ve şirketlerin küresel rekabetinin sağlanabilmesi için enerjiye ekonomik erişimin sağlanması,
- Enerji temini süreçlerinin gerek yerel, gerekse küresel düzeyde insanlığın hayatını ve geleceğini tehdit eden olumsuz etkilerini en aza indirecek sürdürülebilirlik şartlarının yerine getirilmesi.
Birbiriyle ilişkili bu ihtiyaçların üçüne birden çözüm getirebilmek ancak gelişen ve rekabet üstünlüğü artan yeni teknolojilerin desteğiyle mümkün. Bu bağlamda;
- Enerji üretiminde yenilenebilir kaynakları tercih etmek,
- Enerjinin üretim ve tüketim süreçlerinde verimlilik potansiyellerini sonuna kadar kullanmak,
- Modern ve temiz enerji teknolojilerine yönelmek, enerji dönüşümünün mihenk taşları olarak tanımlanabilir.
Bu yaklaşım, Birleşmiş Milletler’in 2015 yılında kabul ettiği ve 15 yıllık eylem planını açıkladığı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin de merkezindedir.
Öte yandan, 20. yüzyıl boyunca fosil ve hidrolik kaynaklara dayalı, enerjinin büyük ve merkezi üretim tesislerinden nihai tüketicilere tek yönlü aktarılmasını öngören -esnekliği bulunmayan- elektrik sistemi yapısının, artan nüfus ve daha da hızlı artan enerji talebinin de yüküyle, enerji sektörünün günümüzde karşılaştığı zorluklara çözüm bulmakta gittikçe daha yetersiz kaldığı görülüyor.
Gelişen enerji ve iletişim teknolojileri “dağıtık, dijital, düşük karbonlu ve demokratik bir enerji yapısına” geçişi gerektiriyor.
Buna karşılık, gelişen ve hızla rekabet edebilen maliyetlere ulaşan enerji ve iletişim teknolojileri ve yeni iş modelleri geliştiren piyasalar, yerel kaynaklara ve yerinde çözümlere dayanan dağıtık, kaynakların en verimli kullanımını, sistemlerin birbirine bağlılığını ve esnekliği sağlayan dijital, yenilenebilir kaynakların artan kullanımı ve gerek üretim gerekse tüketim alanlarında artan verimlilik ile düşük karbonlu, kendi üretimleri ve tercih imkanları ile tüketicilerin daha fazla söz sahibi olduğu demokratik bir enerji sistemi yapısına geçişi mümkün ve mecbur kılıyor.
Bu köklü dönüşüm, Avrupa’nın en gelişmiş ülkelerinden veya gelişmekte olan Çin’den, Afrika’nın ücra köylerine kadar dünyanın pek çok yerinde benzer hedeflere yönelik çözümlerle hükümetlerin, düzenleyicilerin, şirketlerin, girişimcilerin ve tüketicilerin gündeminde ön plana çıkıyor ve hızla yayılıyor.